Hastalıkların, hücrenin bozulmasından kaynaklandığı görüşünü esas alan “Hastalık Modeli” ya da “Biyomedikal Model” 20.Yüzyılın endüstrileşmiş toplumlarında sağlık bilimleri öğrenimi ve uygulamasında öncelikle kabul görmüş ve hastalıklar hücresel ve kimyasal dengesizliklere dayandırılarak açıklanmış ve tedavi de bunların giderilmesine yönelik geliştirilmiş ve yürütülmüştür. 1980’lerden başlayarak hastalığın sadece tıbbi bir olgu olmadığı bilgisi, hastalıkta sosyal ve psikolojik süreçlerin rolünün tanımlanmasıyla birlikte yeniden gündeme gelmiş ve biyomedikal modelin “hastayı ve onun özelliklerini bütüncül bir insan varlığı gibi” görmemesine ilişkin eksikliğinin Biyopsikososyal yaklaşımla tamamlanması gereğini ortaya çıkarmıştır. Tüm dünyada ölüm sebepleri arasında başı çeken kalp hastalıkları, kanser, serebro- vasküler hastalıklar, kazalar, kronik akciğer hastalıkları, pnömoni, influenza, diyabet, karaciğer hastalıkları gibi hastalıkların önlenmesi ve tedavisinde “insan davranışlarının” ve bu davranışları belirleyen ortamın önemi en başta gelmektedir. DSÖ 1999 Yılı 21. Yüzyıl Hedefleri Dokümanında, diş çürükleri de bu özelliğiyle ele alınmıştır. Diş hekimliğinde Biyomedikal Modelin yetersizliğinin Biyopsikososyal yaklaşımla tamamlanmaması, diş hekiminin koltuğunda oturan kişiyi her ne kadar “hasta” olarak tanımlasa da ilişkiyi tek yönlü görmesine ve tedavi planlamasında yalnızca normatif yaklaşımla hizmet verilmesine neden olmaktadır. Diş hekiminin ağız diş hastalıklarının tedavisi ve sağlığının korunmasında psikometrik ölçümleme araçlarını tanımlaması ve pratiği içine yerleştirmesi Biyopsikososyal yaklaşımı uygulamasını sağlayacak önemli bir kazanım olacaktır. |