İl Sağlık Müdürlüğü’nün Sağlık Net 2 Sistemine veri gönderilmesi konusunda meslektaşlarımıza göndermiş olduğu yazıyla ilgili Türk Dişhekimleri Birliği Hukuk Bürosu’nun değerlendirmesini sizlerle paylaşıyoruz.
İstanbul Dişhekimleri Odası
Yönetim Kurulu
***********************************
İl Sağlık Müdürlüğünün 19.7.2013 tarihli yazısında hastaların sağlık verilerinin Sağlık Bakanlığı tarafından toplanmasının bir hak olduğu, bu hakkın dayanağının Anayasa’nın 56. Maddesi, 3359 sayılı Sağlık Hizmetleri Temel Yasası’nın 3. Maddesi ve 663 Sayılı KHK’nın 47. Maddesi olduğu ifade edilmekte; anılan KHK’nın 47. Maddesinin Anayasa Mahkemesi tarafından iptaline ilişkin Karar’ın Resmi Gazete’de yayınlanmamış olması sebebiyle yürürlüğe girmediği vurgulanmaktadır.
Öncelikle vurgulamak gerekir ki Sağlık Bakanlığının kişisel sağlık verilerini toplama amacının sağlık hizmetlerinin kalitesini arttırmak olması Bakanlığa bu hakkı vermez. Toplumsal gelişimle birlikte hukuk kuralları değişim geçirmektedir. Gelişen bilişim olanakları bir yandan kamu hizmetlerinin geliştirilmesi için kullanılırken diğer yandan bu olanakların bireylerin özel yaşamlarına ilişkin bilgilerin toplanmasında kullanılmasındaki risk gözetilerek bunun sınırlandırılmasına ilişkin düzenlemeler yapılmıştır. Gelişmiş ülkelerle birlikte ülkemizde de kişisel verilerin korunması için başta Anayasa olmak üzere pek çok hukuk kuralında sınırlayıcı, söz konusu hakkı koruyan kurallara yer verilmiş; bu alandaki uluslararası sözleşmelere taraf olunmuştur.
Hukuksal kuralların varlığı ve yönelimi kişisel verilerin korunmasını sağlamayı amaçlamaktadır. Söz konusu verilerin korunmasına ilişkin kuralların temel hedefi, en büyük veri tekeline sahip olan kamu otoritesini bu verilerin kullanımı bakımından sınırlamak; kişilerin mahremiyet sahası içinde kalan sırlarının ortaya dökülmesini önlemektir.
Mevzuatımızdaki kurallar içinde, yazılı kuralların en üstünde yer alan Anayasa’nın 20. Maddesine, 2010 yılındaki referandum sonucunda; “Herkes, kendisiyle ilgili kişisel verilerin korunmasını isteme hakkına sahiptir. Bu hak; kişinin kendisiyle ilgili kişisel veriler hakkında bilgilendirilme, bu verilere erişme, bunların düzeltilmesini veya silinmesini talep etme ve amaçları doğrultusunda kullanılıp kullanılmadığını öğrenmeyi de kapsar. Kişisel veriler, ancak kanunda öngörülen hallerde veya kişinin açık rızasıyla işlenebilir. Kişisel verilerin korunmasına ilişkin esas ve usuller kanunla düzenlenir.” hükmünün eklenmiş olması, ülkemizin bu alandaki konumunu tanımlaması bakımından çok önemlidir. Hukuk Devletinde hiç kimse, herhangi bir anayasa hükmünü yok sayma, görmezden gelme ya da değersizleştirme hakkına sahip değildir. Ortaya atılan ulvi amaçlar da anayasal kuralları ihlal hakkı tanımaz.
Anayasa’nın bu derece açık hükmüyle, kişisel verilerin toplanıp işlenmesinin kişinin rızasına bağlanmış olması ve verilerin korunmasına ilişkin esas ve usullerin yasa ile düzenleneceği belirtilmiş iken; Anayasa’nın 56. maddesindeki sağlığın korunmasına ilişkin genel hükümden ya da 3359 sayılı Yasa’daki sağlık hizmetlerinin temel esasları arasındaki tek bir cümleden ibaret genel esastan yola çıkılarak hastaların bilgilerinin toplanıp işlenmesi mümkün değildir.Hiçkimse, özellikle de kamu otoriteleri, anayasal bir kuralı yok sayamaz.
Diğer yandan, 663 sayılı KHK’nın 47. maddesindeki Sağlık Bakanlığına veri toplayıp işleme yetkisi veren bir kuraldan güç alınarak da hastaların bilgilerinin kimlikli olarak toplanması mümkün değildir. Zira,
Anayasa’nın 20. maddesindeki düzenleme kişisel verilerin toplanmasına ilişkin kuralın yasa olmasını yeterli saymamakta; yasa ile bu verilen korunmasına ilişkin usul ve esasların düzenlenmesini öngörmektedir. Söz konusu KHK verilerin korunmasına ilişkin kuralları içermediğinden eksik bir düzenlemedir.
Anılan KHK hükmü Anayasa Mahkemesi tarafından usule ilişkin bir belirlemeyle iptal edilmiş; iptal kararının 9 ay sonra yürürlüğe girmesi kararlaştırılmıştır. Söz konusu Karar, İstanbul Valiliği İl Sağlık Müdürlüğünün yazısında belirtilenin aksine, 25.06.2013 tarih ve 28688 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanmıştır.
Anayasa Mahkemesi Gerekçeli Kararı incelendiğinde “Anayasa’nın 20. maddesinde düzenlenen ve “Kişinin Hakları ve Ödevleri” başlıklı ikinci bölümünde yer alan özel hayatın gizliliği ve kişisel verilerin korunması hakkına ilişkin olarak kanun hükmünde kararname ile düzenleme yapılması mümkün değildir.” saptamasıyla söz konusu KHK’nın 47. Maddesinin ilk üç fıkrasını iptal ettiği anlaşılmaktadır. Yargısal denetimde, usule ilişkin eksiklik esaslı nitelikte ise bunun belirtilmesiyle yetinilir, denetlenen metnin içeriğine ilişkin bir değerlendirme yapılmaz. Burada da usuli eksiklik çok ağırdır. Hükümet KHK ile düzenleyemeyeceği bir alanda kural koymuştur. Bu durumun tespiti kuralın iptali için yeterlidir; konulan kuralın içeriğinin Anayasa’ya uygun olup olmadığı değerlendirilemez.
İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü, Anayasa’ya aykırılığı bu derece açık olan bir KHK kuralına dayanarak hastaların kişisel verilerini toplamak istiyor. Bu noktada, iptal edilen hükmün uygulamadan çıkması içen, esasen Anayasa Mahkemesi Kararının yayınlanmasına bile gerek yok iken; yasakoyucuya bu alanda yapacağı yeni bir düzenleme için tanınan süreye sığınılması da hukuk devleti ilkesine aykırıdır.
Anayasa Mahkemesi kararlarının yürürlüğe gireceği zamanın ileriye bırakılmış olması halinde Anayasa’ya aykırılığı saptanan bir kuralın halen uygulanmaya devam edip etmeyeceğine ilişkin tartışmada ağırlıklı görüş, Anayasa’nın üstünlüğü kuralının gözetilmesi yönündedir. Bir başka anlatımla, Anayasa’ya aykırı olduğuna karar verilen kurallar artık uygulanamaz. Hüseyin Erdem’in Adalet Bakanlığı tarafından yayınlanan bir dergide yayınlanan makalesinde aktardığı üzere[1]Danıştay’ın çeşitli dairelerinin verdiği kararlar incelendiğinde, kararların, genel olarak iptal kararı verilmiş ancak yürürlüğe girmesi ertelenmiş bir normun uygulanamayacağı yönünde olduğu görülmektedir. Dairesinin 23 Aralık 1992 tarih ve E.1992/1219, K.1992/3872 sayılı kararında; “Anayasa Mahkemesince bir kanunun veya kanun hükmünde kararnamenin tümünün ya da bunların belirli hükümlerinin Anayasaya aykırı bulunarak iptal edilmiş olduğu bilindiği halde eldeki davaların Anayasaya aykırılığı saptanmış olan kurallara göre görüşülüp çözümlenmesi, Anayasanın üstünlüğü prensibine ve hukuk devleti ilkesine aykırı düşeceği için uygun görülemez. Bir başka anlatımla, Anayasa Mahkemesinin, iptal kararının yürürlüğe gireceği tarihi ileriye dönük olarak ertelemiş bulunması öncelikle yasama organına aynı konuda, iptal kararının gerekçesine uygun olarak yeni bir düzenleme için olanak tanımak ve ortada hukuki bir boşluk yaratmamak amacına yönelik olup yargı mercilerinin bakmakta oldukları uyuşmazlıklarda hukuka ve Anayasaya aykırı bulunarak iptal edilmiş kuralları uygulaması ve uyuşmazlıkları bu kurallara göre çözümlemesi sonucunu doğurmaz.” diyerek Anayasaya aykırılığı saptanan bir normun yargı organlarınca uygulamaması gerektiğini belirtmiştir.[2]
Sonuç olarak, kişisel verilerin toplanmasına kamu hizmetinin daha iyi yürütülebilmesi için gereksinim duyulmakta ise yapılması gereken fiili baskılarla bu verileri toplamaya çalışmak değil, özellikle kişisel verilerin korunmasına ilişki usul ve esasların düzenlendiği yasanın çıkartılmasıyla, özellikle sağlık verilerinin hastanın açık rızasıyla, kimliksiz olarak toplanmasına yönelik bir sistemin kurulmasıdır. Hasta ile hekim arasındaki güven ilişkisinin zedelendiği, bu sebeple hastaların hekime başvurmaktan ya da sorununun her boyutunu anlatmaktan kaçındığı ortamların yaratılmasına, en başta, halkın sağlık hakkını savunan bir Sağlık Bakanlığının karşı çıkması gerekir.
Bilgilerinize saygılarımla sunarım.
Av.Mustafa GÜLER
TDB Hukuk Danışmanı
[1] http://www.yayin.adalet.gov.tr/adalet_dergisi/sayi44/7huseyinerdem.pdf
[2] Benzer kararlar için bkz. Danıstay Đkinci Dairesinin 01.06.2005 tarih ve E.2004/1545, K.2005/1886 sayılı, Danıstay Besinci Dairesinin 13.11.1989 tarih ve E.1989/779, K. 1989/1919 sayılı